25 Kasım 2010 Perşembe

Kötü Ruhun Kitaplığı II: Tam Ekran


"1960 ve 70'li yıllara özgü 'bilinç alanının serbest bırakılması' gibi esenlikçi bir ideolojiye kapılmadan, yavan bir biçimde düşünmek gerekirse, bütün bunların, bazı toplumlarda nesnel alıklaştırma karşısında hayatın oluşturabileceği kaçamak bir yol olduğu, toplum ve tür için uzun vadede daha ciddi bir tehlike olan evrensel standartlaştırma, rasyonelleştirme ve programlama karşısında bir topluluğa özgü bir hata refleksi olduğu düşünülebilir. İnsanın kendinisini deliliğe karşı nevrozla etkilice korunduğu biliniyor, aynı şekilde, mutlak kötüşüğe karşı, iyilikle değil de, göreceli kötülükle savunma yapılır. Kilise de, kendisinin dinlse sapkınlıklarına (kendi bakış açısının) kaçınılmaz yanılgıları olarak, uğursuz tohumları olarak (ama yine de tohum olarak) aynı şekilde karşı koyabilmiştir, hiç dinsel sapkınlığa yol açmayan ya da her sapkınlığı tasfiye eden bir Kilise, yavaş yavaş çöker."

Tam Ekran, Jean Baudrillard, YKY.

22 Kasım 2010 Pazartesi

Kentler ve Anı 2

"Yabanıl topraklarda uzun süre at koşturan insan bir kent arzular. Isidora'ya varır sonunda. Burada evlerin salyangoz kabuklarıyla kaplı helezoni merdivenleri vardır, en iyi dürbün ve keman burada yapılır; bir yabancı, iki kadın arasında bocaladığında, burada daima bir üçüncüsüne rastlar ve horoz dövüşleri burada bahisçilerin kanlı kavgalarına dönüşür. Bir kent arzuladığında hep bunları düşünürdü o. Onun hayallerinin kenti Isidora öyleyse: bir farkla. Düşlenen kent gençliğiyle içeriyordu onu; geç yaşta gelir Isidora'ya. Kent meydanında yaşlıların bir duvarı vardır: üzerine dizilir, gençliğin önelerinden geçip gidişine bakarlar; o da oturur aralarına. Arzular birer anıdır şimdi."

Calvino’nun “Kentler ve Anı 2” adlı öyküsü şiirsel bir metindir. Metinde göründüğü üzere masalsı, şiirsel bir anlatım vardır. Metnin en kolay göze çarpan yönüdür bu. Zaten metin, zor değildir. Ancak gibi göstergelere dikkat etmek gerekir: “Yabanıl topraklarda uzun süre at koşturan kişi” kimdir? Bir kimsesiz, bir romantik, bir serüvenci… bir oraya, bir buraya savrulmuş ve artık durulmak isteyen biri. Tabii bunu düzensiz hayatı olan bir insan olarak da metaforlaştırabiliriz.

Burada belki de yeni bir hikâye yazmak gerekir. Kahraman olarak bir adamı alalım. Bu adam biraz Don Juan karakterli olsun, bir vücuttan bir vücuda koşsun ve Yahya Kemal’in dediği gibi “bir sürekli gurbette” gezinip dursun. Bir son durak arayıp bulamasın, bulamasın, bulamasın. Sonra bir gün bir kadına sığınsın, aradıklarını onda bulsun. İşte bu at üstündeki adam de böyle arzular bir kenti. Çünkü evsizlikten bıkmıştır ve alışkanlığın kolaylıklarına sığınmak istemektedir artık. Bu metaforu her türlü yoksunluğa oturtabiliriz, yeter ki merkezde bir savrulma olsun, bunu yapabiliriz.

Yabanıl topraklarda uzun süre at koşturan kişi, Isidora’ya varıyor sonunda. Isidora bir rüya kentidir. Burada asıl mesele, rüyanın mı insana dikte edeceği, insanın mı rüyaya dikte edeceğidir? Akdeniz’de bir kıyı kentidir sanki Isidora, en iyi dürbün ve kemanın yapıldığı. Burada iki gösterge önemli: Dürbün ve keman. Dürbünle hep uzaklara bakar insan. Gidemediği, olamadığı yerlere bakar. Isidora’ya sığınmış olmasına karşın, uzaklara da bakmak istemektedir bizim serüvencimiz. Bu ikiye bölünmüş bir ruh yapısı mıdır? Bir yanda sığınma isteği, bir yanda temkinli bir uzaklık düşü. Artık durmak isteyen gezgin gitmiş, gitmek isteyen muhkem gelmiştir. Belki yaşlanmaktır bu.


Kemansa, bizi lirizme götürüyor. Hüznün ve mutluluğun yoğunluğuna. Müzik, duyulanın anlatımında etkili bir araçtır. Isidora’da duygular müzik kadar yoğun ve sahicidir. Duyguların yaşanması için uygun bir mekândır Isidora. Bu yüzden bir yabancı iki kadın arasında bocaladığı zaman burada bir üçüncüsüne rastlar. Geçmişte zorlanılan, ikilemde kalınan birçok şey için çözüm demektir bu. Yeni hayat, yeni seçimler, yeni mutluluklar, yeni zorluklar… eskiden silkinmek ve yeni bir hikâyeyi yaşamaktır. Duygular karşılığını bulur, hayat onun hakkını verir çünkü. Horoz dövüşleri de bu yüzden bahisçilerin kanlı kavgalarına dönüşür. Aşk da bu yüzden başka türlü yaşanır Isidora’da.


Serüvencimizin Isidora’ya, metaforkente gelişi biraz gecikir. “Düşlenen kent gençliğiyle içeriyordu onu; geç yaşta gelir Isidora'ya.” Yani serüvencimiz hep atını bir evin kapısına bağlamak istemiştir, ancak bunu gerçekleştirememiştir. Bütün bir gençlik gurbette bir memleket arayışıyla geçip gitmiştir. Ancak yaşlandığı vakit gelebilmiştir Isidora’ya. Artık onun için hayat yaşanan değil, tanık olunan bir şeydir: “Kent meydanında yaşlıların bir duvarı vardır: üzerine dizilir, gençliğin önelerinden geçip gidişine bakarlar; o da oturur aralarına. Arzular birer anıdır şimdi.” Bir adam yaşlanmıştır ve gençlerin uçarılığından, mutluluğundan zevk almaktadır, onları gördükçe geçmişteki kendisini bulmaktadır. Bu anı da serüvencimizi gülümsetir. Gurbet, bitmek tükenmek bilmeyen yabanıl otlar, yolculuk sırasında görülen insanların yüzler, sesleri, anıları, geçilen sokaklar… bir bir bunları düşünür gezginimiz. Öykü bir mutluluk anısıyla biter.


Görsel: Vasily Perov. Vendor of Song Books. 1863-64. Oil on canvas, 76.5x102.5 cm.

18 Kasım 2010 Perşembe

İlk Cümleler III


"Ben, hasta bir adamım..."

Yeraltından Notlar - Dostoyevski

Caravaggio




Dünya sanatının ilk devrimcisi Caravaggio. Sanatçılar arasında birey olabilen ilk insan. Birey olma meselesi önemli. Oscar Wilde, dünyada birey olabilmiş ilk insan olarak İsa'yı gösterir. Aslolan onun romantizmidir, saflığı ve inandığı şeyler uğruna verdiği mücadelesi, sonunda da bir insan olarak kaybedip, bir ruh olarak kazanmasıdır. Caravaggio da öyledir. Romantiktir, inandığı şeyler uğruna savaşmıştır, dışlanmış, yılmamıştır. Özel hayatında da kavgacıdır, sanatında da.

Onun hikâyesini uzun uzun dinlemek, dilimin yettiğince anlatmak isterim. Çirkinliği resme sokmuş adamdır Caravaggio, çirkinden utanmamak gerektğini söylemiştir. Hâlâ ve hâlâ sanatın bunun üzerinden geliştiğini de görüyoruz. küçük İskender'in çıkışı çok yerde bununla alakalıdır. Sinemadaki yeni gerçekçilik akımı ve 2000 sonrasında Zeki Demirkubuz'un, Nuri Bilge'nin çıkışını da bunla açıklayabiliriz çoğunlukla. A Serbian Film gibi bir filmin üzerine gittiği de nokta da budur. Çirkinlik.

Dinle ilgili olan her şeyin kusursuz çizildiği, azizlerin, peygamlerlerin sadece güzel, kibar, zengin çizildiği dönemlerdedir devrimciliği Caravaggio'nun. O, azizlerin hepsini birer işçi gibi çizmiştir. Kırışmış alınları, kutsal kitabı yazarken, defteri kalemi kaba, acemi, tedirgin bir biçimde tutuşuyla çizmiştir. Sonra yırtık ya da eskimiş giysileri, hayatın zorluklarının, yüzlerinde bıraktığı izlerle. Bu çok ters gelir tabii ki kiliseye.

Bu çalışma reddedilir kilise tarafından. Tabloda Matta'nın vahiy yazdığı bir ân resmediliyor. Görüldüğü gibi, bir işçi olan Matta elindeki defteri kaba biçimde kavramış, sıradan bir giysiyle sandalyede oturuyor. Bu tablo reddedilince bir ikincisini çizer Caravaggio:

Bu ikinci tablo tam anlamıyla klasik, klasik sanata göre mükemmeldir elbette, ancak Caravaggio'nun istediği bu değildir. Ondaki mükemmelik Valezquez'deki gibi donuk ve sıkıcı bir mükemmellik değildir. O kusurlu ânları, kusurlu insanları kusursuz bir biçimde çizmek ister. Dönemin başka ressamları ise kusursuz ânları, kusursuz insanları kusursuz biçimde çizmek ister. İnsanlara bir rahatsızlık vermek istemezler. Caravaggio'daysa durum tam tersinedir. Onun göglelendirmelerine bile baktığımızda ürkütücü bir şeyler görürürüz. Caravaggio'da ışık, sanki karanlığın değerini ön plana çıkarmak içindir ve ışık sanki sırf bu yüzden vardır.

Caravaggio'yu benden değil de bir sanat tarihçisinden okumak daha sağlıklı olacaktır. Onun yaşamını da ayrıca değerlendirmek gerekir. Sanata bu kadar dahil edilebilecek bir yaşam az bulunur.

Calvino - Borges

Bir Öykü


"Yabanıl topraklarda uzun süre at koşturan insan bir kent arzular. Isidora'ya varır sonunda. burada evlerin salyangoz kabuklarıyla kaplı helezoni merdivenleri vardır, en iyi dürbün ve keman burada yapılır; bir yabancı, iki kadın arasında bocaladığında, burada daima bir üçüncüsüne rastlar ve horoz dövüşleri burada bahisçilerin kanlı kavgalarına dönüşür. Bir kent arzuladığında hep bunları düşünürdü o. Onun hayallerinin kenti isidora öyleyse: bir farkla. Düşlenen kent gençliğiyle içeriyordu onu; geç yaşta gelir Isidora'ya. Kent meydanında yaşlıların bir duvarı vardır: üzerine dizilir, gençliğin önelerinden geçip gidişine bakarlar; o da oturur aralarına. Arzular birer anıdır şimdi."

Italo Calvino

Boris Vian - Le déserteur


Herhalde en çok bilinen parçası bu Vian'ın.

http://www.youtube.com/watch?v=gjndTXyk3mw&feature=related